30 Aralık 2014 Salı

Burhaniye Düğün Mantısı

Tatil yollarını severim... Camdan içeri giren ılık rüzgar, sesi hafiften açık çalan müzik, daha önce defalarca geçmiş olsan da, her seferinde bir başka güzel gelen Ege yolları, yolun sonunda seni bekleyen denizi düşünmek...

Dönüşü ise ayrı bi güzeldir. Yüreğimdeki Ege'den ayrılıyor olma hüznünü, yoldaki lezzetlerle avuturum çünkü. Yol boyunca yiyip-içtiklerimiz ayrı, eve gelince kilerdeki yerini almak üzere bagajı dolduranlar olur. Evin kapısının önünde neler boşaltılır o bagajdan neler? Şişe şişe karadut suları, kışlık kavunlar, çıtır leblebiler... ve Balıkesir pazarına girilmişse, kavanozlamak için kasa kasa domatesler, közlenecek kırmızı biberler... ekşi mayalı ekmekler, ev yapımı salçalar...


Bu yazıya konu olan ise, geçen seneki tatil arkadaşım Şebnem'in "geçerken mutlaka al" diyerek bana öğrettiği ve benim de fırsatı kaçırmayarak, denemek üzere bir kutu (ki 800 gr kadar) aldığım Burhaniye Düğün Mantısı. Şimdi "neden daha çok almadım ki" diye çok pişmanım.

Burhaniye Düğün Mantısı, Burhaniye'de küçücük dükkanlarda satılıyor. İçi boş kapatılmış mantı hamurları kızartılmış ve kurutularak bir kutuya doldurulmuş. Üzerindeki etikette "Hazırlanışı" için (noktasına virgülüne dokunmadan) şunlar yazıyor:

1- Sade olarak
2- Üstüne yoğurt dökülerek
3- Üzerine 1 çay bardağı et suyu veya normal sıcak su dökülüp 5 dakika bekletildikten sonra sarımsaklı yoğurt, sade yoğurt üzerine baharat veya istenilen sos dökülerek servis edilir.

Ben de sonundan yazdan bu yana buzdolabında bekleyen kutuyu çıkardım ve kendi yemeğimi uydurdum. Bizim evde Burhaniye Düğün Mantısı tavuklu pişirildi, test edildi, beğenildi...


Tavuklu Düğün Mantısı
4 Kişilik

800 gr Burhaniye düğün mantısı
3 tavuk göğsü
1 kase sarımsaklı yoğurt
2 kaşık tereyağı
1 tatlı kaşığı toz kırmızıbiber
Tuz

* Tavuk göğüslerini bir tencereye alıp, 2 parmak üzerlerine çıkacak kadar temiz su ve tuz ekleyin. Orta ateşte ve tencerenin kapağı hafif aralık, ara ara üzerlerinde oluşan köpüğü alarak göğüsleri haşlayın.

* Etleri suyundan düz bir tabağa alıp, iki çatal yardımıyla didekleyin.

* Tereyağını hafif kızdırıp, toz biberi ekleyin.

* Mantıları tabaklara paylaştırın. Üzerlerine 1-2 küçük kepçe sıcak tavuk suyu gezdirin. Tavuk etlerini paylaştırın.

* Sarımsaklı yoğurt ve biberli tereyağı gezdirip, sıcak servis yapın.

29 Aralık 2014 Pazartesi

Cafe Fernando'nun Muzlu Kek'i

Cafe Fernando'dan deneyeceğim ilk tarifin mutlaka çikolatalı olacağını düşünüyordum. Gel gör ki...

Geçen haftaki İstanbul seyahatinde, kitapçılardan internet satış fiyatına bulamayınca, almadan döndüm kürkçü dükkanına Cenk Sönmezsoy'un kitabını. Şimdi ideefixe'ten %40 indirimli (bi de üstüne %3 havale indirimi ve bedava kargo bonusuyla) almanın mutluluğu içindeyim. Yılbaşından önce gelirse, kendime yeni yıl hediyesi olarak almış olacağım...

Evet, başta da yazdığım gibi planım, bu kitabı alınca, ilk iş çikolatalı tariflerden birini denemekti. Gel gör ki, kader bizi Mrs. Hockmeyer'in Muzlu Kek tarifinde birleştirdi.

Mutfak masasının üzerindeki muzlar iyice olgunlaşıp, hafif kararmaya başlayınca, bu haftanın kekini muzlu yapmaya karar verdim. Yazdım google'a Muzlu Kek diye ve başladım çıkan sayfaları yukarıdan aşağıya hızla taramaya.

İlk sayfada çıkan tariflerden birisi de Cafe Fernando'daydı. Malzemelere baktım, tek eksiğim vanilya özütü idi. Onu da şimdilik toz vanilya ile tamamlarım deyip, girdim mutfağa.

Değişik oldu... alışılmış keklerden farklı... Her şeyden önce çok tatlı değil. Ama soğur soğumaz 4 diliminin yendiğini ve sabah hem kızımın beslenme kutusuna hem de işte yemek üzere eşimin çantasına girdiğini düşünürsek... bu kek de bizim evin favorilerindendir.

Cafe Fernando'nun önerdiği gibi bir de üstüne Nutella sürüp yesek...

Tarifin orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.


Muzlu Kek
1 baton

125 g tereyağı
3 adet büyük boy muz (olgunlaşmış)
200 gr toz şeker (1 su bardağı)
50 gr hindistan cevizi
2 yumurta
235 gr un (1+3/4 su bardağı)
1 paket vanilya
1 çay kaşığı kabartma tozu
1 çay kaşığı karbonat
1 çimdik tuz

* Tereyağını eritip, soğumaya bırakın.

* Muzları soyup, çukur bir kaba alın. Toz şeker, hindistan cevizi ve yumurtaları ekleyip, blender’dan geçirin. Tereyağını ekleyip, tekrar karıştırın.  

* Un, vanilya, kabartma tozu, karbonat ve tuzu eleyerek, muzlu karışıma ekleyin. Bir kaşık yardımıyla, unlu malzeme iyice karışana kadar karıştırın.

* 23x12 cm boyutlarında ve 7 cm yüksekliğinde bir kek kalıbını, fırça ile tereyağı sürerek yağlayın. Her tarafına un serpin. Kalıbı ters çevirip, hafifçe vurarak fazla unları silkeleyin. Hazırladığınız kek karışımını kalıba dökün.

* Önceden ısıtılmış 180 derece fırında, ortasına batırdığınız kürdan temiz çıkıncaya kadar, yaklaşık 50 dakika pişirin.

* Fırından çıkarıp, soğuyuncaya kadar kalıbında dinlendirin. Dilimleyerek servis yapın.

16 Aralık 2014 Salı

Güzel Kabak Tatlısı'nın sırrı

Kabak Tatlısı, yapımı en kolay tatlılardan biri. Ama en baştan söyleyeyim; işin sırrı tarifte değil, kabakta. Eğer kabağınızın cinsi iyi değilse, bu tarif de dahil, hangi tarifi denerseniz deneyin, tatlınız güzel olmayacaktır. Bu nedenle tariften önce, cevabını yaşadığım pek çok kötü tecrübe sonucu bulduğum "iyi kabak nasıl seçilir?" sorusuna yanıt vereyim.

Öncelikle temizlenip, doğrandıktan sonra poşetlenmiş kabakları almayın. Size yetecek büyüklükte bir parça seçip, onun kabuklarını soydurabilirsiniz. Gelelim tezgahtaki en güzel parçayı nasıl bulacağınıza:

Birinci aşama göz testi. Kabağın kabuk rengi canlı, içinin rengi ise koyu turuncu olmalı. Ardından, bu testi geçen parçayı dokunma testi için elinize alıp, etli kısmına hafifçe tırnağınızı batırın. Ne çok sert ne de çok gevşek olmalı. Ayrıca lif lif olmamasına da dikkat etmelisiniz.

En son test de dene-gör testi. Seçtiğiniz bu kabakla pişirdiğiniz tatlınız istediğiniz lezzette olursa, bundan sonra kabaklarınızı aynı tezgahtan almaya devam edebilirsiniz.


Kabak Tatlısı
8-10 Kişilik

1,5 kg balkabağı (soyulmuş, dilimlenmiş)
1,5 su bardağı toz şeker (daha tatlı isterseniz 2 su bardağı)
1 çubuk tarçın
8-10 adet karanfil

* Kabak dilimlerini yıkayıp, yaklaşık 5 cm'lik parçalara bölün. İyice yıkayıp, süzdükten sonra yayvan bir tencereye dizin.

* Kabakların üzerine toz şekeri gezdirip, karanfilleri serpin. Çubuk tarçını da yerleştirip, tencerenin kapağını kapatın.

* Tencereyi kısık ateşe koyup, şekerlerin erimesini ve kabakların suyunu salmasını bekleyin.

* Kabakların saldığı su kaynamaya başlayınca, ocağı orta ateşe getirip, tencerenin kapağını hafifçe aralayın. Kabaklar pişene kadar, yaklaşık 15-20 dakika pişirin.

* Kabakları suyuyla birlikte bir fırın kabına dizin. Fırın kabını, fırınınızın alt katına yerleştirin. Önceden ısıtılmış 170 derece fırının ızgara konumunda, üzerleri kabuk bağlayıp, hafif kızarana kadar, yaklaşık 10 dakika daha pişirmeye devam edin.

* Fırından çıkarıp, ılık veya soğuk servis yapın. Arzunuza göre yanına kaymak koyarak, üzerine dövülmüş ceviz serperek veya tahin gezdirerek servis yapabilirsiniz.

Not 1: Kabaklarınızı tencereye dizerken, mümkün olduğunca tek sıra halinde dizmeye çalışın. Eğer iki sıra olacaksa, şekerin bir kısmını katların arasına serpin. Pişme sırasında da kontrol edip, gerekirse arada alttakilerle üsttekilerin yerini değiştirin.

Not 2: Kabakların pişip pişmediğini, bıçağın ucunu hafifçe batırarak kontrol edebilirsiniz.

Not 3: Kabaklar çok su saldıysa ve tenceredeki kabaklar piştikten sonra çok su kaldıyda, fırın kabına almadan önce, tencerenin kapağını açıp, ateşi yükselterek, birkaç dakika bu şekilde kaynatabilirsiniz.

Not 4: Fırınınız ızgara konumunda olacağından (sadece üst ısısı açık olacak), bu pişme sırasında gözünüzü tatlıdan ayırmayın.

14 Aralık 2014 Pazar

Fırında Hamsili Pilav

Her şey Turkmax Gurme'deki Sedef'li Lezzetler programıyla başladı. Kanallar arasında gezinirken denk geldim programa. Aslında tarifi de ortasından yakaladım. Tam da Sedef İybar, tencerede kavurduğu soğan ve çamfıstıklarına pirinci eklerken. O pirinci kavurdukça, soğanın kokusu geldi sanki burnuma. Hamsileri fırın kabına dizdikçe balığın tadı...

Hayır, daha önce hiç Hamsili Pilav pişirmemiştim. Ve hatta bugüne kadar sadece bir kez yemişliğim vardı. Ama bunlar denememe engel değildi ki... Yolun hemen karşısındaki markette de bana yetecek kadar hamsi olduğunu öğrenince, hemen koyuldum işe.

Sonuç umduğumdan çok daha güzel oldu. Hamsinin tadı pilavın tadını bastırmadığından bence kullandığım miktar tam yerindeydi. Eşimden ve paylaştığım komşularımdan da "olur" aldı. Bundan böyle hamsi zamanı Hamsili Pilav illa ki pişirilecek yemeklerimdendir...


Fırında Hamsili Pilav
3-4 kişilik

800 gr hamsi
100 ml zeytinyağı
1 adet kuru soğan (yemeklik doğranmış)
25 gr çam fıstığı
200 gr pirinç
40 gr kuşüzümü
400 ml su
1 tatlı kaşığı kuru nane
1/2 demet dereotu (ince kıyılmış)
Mısır unu
1 çay kaşığı karabiber
Tuz (arzu edilen miktarda)

* Pirincinizi ve kuş üzümlerini ayrı ayrı kaplarda sıcak suya koyun.

* Hamsileri temizleyip, kılçıklarını çıkarın. İyice yıkayıp, sularının iyice süzülmesi için bir süzgece alın.

* Zeytinyağının ısıtıp, soğanları ekleyin. Orta ateşte ve ara ara karıştırarak, soğanlar yumuşayana kadar, yaklaşık 5 dakika soteleyin.

* Çam fıstıklarını ekleyip, arada karıştırmaya devam ederek, fıstıklar pembeleşinceye kadar, yaklaşık 5 dakika daha kavurun.

* Pirincinizi süzüp, unlu suyu gidinceye kadar yıkayın ve süzün.

* Tencereye pirinci ekleyin. Tuz ve karabiber serpip, birkaç kez karıştırın.

* Naneyi ve süzdüğünüz kuşüzümlerini ekleyip, karıştırın ve suyu ilave edin. Karıştırıp, tencerenin kapağını kapatın. Ateşi kısıp, pirinçler suyu çekene kadar pişirin.

* Pilavınız pişerken, fırın kabının dibini yağlayın. Kabın dibini, derisi alta gelecek şekilde hamsi ile kaplayın.

* Pilavınızı ateşten alıp, dereotunu ekleyin ve karıştırın. Bekletmeden kaptaki hamsilerin üstüne yayıp, bir kaşık yardımıyla düzeltin. Kalan hamsileri, derileri üste gelecek şekilde pilavın üstüne dizerek, iyice kaplayın.

* Hamsilerin üzerine birkaç tutam mısır unu serpin.

* Önceden ısıtılmış fırında, hamsilerin üzeri pembeleşene kadar, yaklaşık yarım saat pişirin.

* Fırından çıkardıktan sonra 5-10 dakika dinlendirip, sıcak servis yapın.


Tarifin orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.

Not 1: Pilavınız normal pirinç pilavına göre daha diri kalacaktır (zeytinyağlı dolma içi gibi). Pilavınızı piştikten sonra tencerede demlendirmenize gerek yok; fırında hamsilerin arasında demlenecek.

Not 2: Pilavın üstüne dizmek için, alttakinden daha fazla hamsi kullanmalısınız. Fırın kabının tabanına dizerken, balıkların arasında boşluk kalmamasına dikkat etmeniz yeterli. Ancak pilavın üstüne balık dizerken, balıkları hafifçe üst üste gelecek şekilde yerleştirmelisiniz. Çünkü pişen balıklar hafifçe küçüleceğinden, pilav oluşacak boşluklardan taşabilir.


12 Aralık 2014 Cuma

Nişastalı Kurabiye... Yoksa fındıklı mı desek?

Arkadaşım ve yıllar sonra ikinci kez komşum olan Özlem'in tarifi bu kurabiye. Orijinal tarif onun tarafından, onun tarifi de benim tarafımdan birkaç değişikliğe uğrayınca, tarifin son haline ad bulmak yine bana kaldı. Her ne kadar sohbetlerde "Özlem'in Kurabiyesi" desem de, notlara "Nişastalı Kurabiye" olarak geçiyorum.

İlk denememde kızım bu kurabiyelere bayılınca, sınıflarının bugünkü Yerli Malı Haftası etkinliğine göndermek için, dün akşam yine pişirdim. Çocukların kolay yiyebilmesi için bu kez kurabiyeleri biraz küçük tutunca, neredeyse bir o kadar da eve kaldı.

Kızım az önce öğlen yemeği için eve geldi. Kapıdan içeri girer girmez ilk söylediği şey "anne senin kurabiyelerinin hepsi bitti" oldu. İkimiz de hem mutlu hem de hafiften gururluyuz bugün anlayacağınız.


Nişastalı Kurabiye
25-30 adet

150 gr tereyağı (oda sıcaklığında)
250 gr toz şeker
2 yumurta
150 gr un
150 gr nişasta (mısır veya buğday nişastası)
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
2 çorba kaşığı zeytinyağı
70 gr fındık (un gibi oluncaya kadar robotto çekilmiş)
70 gr damla çikolata


* Tereyağı, toz şeker ve yumurtaları bir kapta mikserle çırpın.

* Un, nişasta, vanilya ve kabartma tozunu eleyerek bu karışıma ekleyin. Malzemeler karışana kadar mikserle çırpın.

* Fındık, zeytinyağı ve damla çikolatayı ekleyip, yoğurun. Yumuşak bir hamur elde edeceksiniz. En az yarım saat buzdolabında dinlendirin.

* Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp, elinizde yuvarlayın. Hamur toplarını yağlı kağıt yayılmış fırın tepsisine aralıklarla dizin.

* Önceden ısıtılmış 170 derece fırında, üzerleri pembeleşene kadar, yaklaşık 15 dakika pişirin.

Not 1: Kurabiyeleriniz pişerken hafifçe yayılacağı için hamur toplarını çok büyük yapmayın ve tepsiye dizerken aralarında boşluk bırakmayı ihmal etmeyin.

Not 2: Tarifteki un miktarını biraz daha arttırarak, hamuru bir merdana yardımı ile açabilir ve şekilli kalıplarla kesebilirsiniz.


3 Aralık 2014 Çarşamba

Şef'i ararken


Aslında niyetim 2011 yapımı Şeflerin Savaşı filmini izlemekti. Hani şu Jean Reno'nun oynadığı. Gel gör ki, sanal alem karşıma 2014 yapımı Şef'i daha önce çıkarınca, izlenecek filmler listesinde, kendiliğinden küçük bi değişiklik oldu.

Seyrederken zaman hızla aktı geçti... evet, bazı sahneler filmin sonunda karnımı acıktırdı... Latin müziğinden hoşlanan ben için müzikler içimi kıpır kıpır etti -ki bu film için biraz abartılıydı bence- ama yine de samimi olaya çalışırken, hikayeyi çorbaya çevirmiş bi film gibi geldi bana. Hem de içine her sebzeden biraz, her baharattan bir tutam eklenen bi sebze çorbası gibi.

Konu özetle şudur: Filmin esas oğlanı, bi restoranın baş açısıdır. Aslında pişirdiği yemekler çok lezzetlidir ama lokantanın menüsüne bağımlı çalışmaya zorlandıkça, yaratıcılığını kaybetmeye başlar. Önemli bir blog yazarı eleştirmenin yazdığı kötü yazı, bardağı taşıran son damla olur. Carl bu mutfağı bırakır ve eski eşinin yıllardır yapmasını söylediği kamyon yemeği işine girer. Artık kendi işinin patronu ve kamyonunun baş aşçıdır. En büyük yardımcıları da okulu tatile girdiği için onunla şehir şehir dolaşabilen oğlu ile ayrıldığı restorandaki yardımcılarından biri olur. Hikaye, mutlu biten Türk filmleriyle aynı tatta sonlanıyor. Kamyon satışları patlıyor, Carl tüm ülkede meşhur oluyor, oğluyla ilişkileri çok çok iyileşiyor ve hatta onu eleştiren blog yazarı ortaklık bile teklif ediyor.

Konu ilginizi çektiyse, buyrunuz buradan da fragmanını izleyebilirsiniz.

Kafayı boşaltmak istediğiniz bir Cuma akşamı ya da yağmurlu bi hafta sonu gideri vardır.

29 Kasım 2014 Cumartesi

Zencefilli Tarçınlı Bisküvi

Kızımla birlikte girdik bu kez mutfağa. Niyetimiz yemek.com'daki bu tariften yola çıkarak Zencefilli Tarçınlı Kurabiye yapmaktı ama pişirince bunlara kurabiye değil, bisküvi demenin daha doğru olacağına karar verdik. 

İçindeki iki keskin baharat nedeniyle kızımın hoşuna gidip gitmeyeceği konusunda endişeliydim. Ama özellikle sütle birlikte yemeye bayıldı. Ertesi gün, beslenme çantasına, arkadaşlarıyla paylaşmak üzere birkaç fazladan kurabiye daha koydu. Eve geldiğinde merakla sordum "beğendiler mi?" diye; "Hem de çok sevdiler" dedi. 

7-8 yaş grubundaki 3 çocuk ile 10 yaşındaki komşu kızının onayını alan bu sağlıklı bisküviyi umarım sizin çocuğunuz da beğenir. Belki de işin sırrı, yapımına onu da ortak etmektedir?


Zencefilli Tarçınlı Bisküvi
30-35 adet

100 gr tereyağı (oda sıcaklığında)
80 gr pudra şekeri
100 ml dut pekmezi (koyu kıvamlı)
250 gr un (elenmiş)
1/2 paket kabartma tozu
1 tatlı kaşığı toz zencefil
1 çay kaşığı tarçın

* Pudra şekerini tereyağına azar azar ilave ederek, ikisi birbirine iyice karışana kadar mikserle karıştırın. 

* Karıştırmaya devam ederek yavaş yavaş pekmezi, ardından zencefil ve tarçını katın. 

* Karıştırmaya devam ederek unu ve kabartma tozunu ekleyin. 

* Tüm malzemeyi iyice karıştırıp, üzerini streçle kapatarak yarım saat buzdolabında dinlendirin. 

* Hamuru, hafif unladığınız mutfak tezgahı üzerinde yaklaşık yarım santim kalınlığında açın. İstediğiniz şekilde kalıplarla parçalar kesin. 

* Kalan hamur parçalarını toplayıp, tekrar açarak kalıplarla kesin. Hamurunuz bitene kadar bu işleme devam edin. 

* Şekilli hamurlarınızı, yağlı kağıt yaydığınız tepsiye dizin. 

* Önceden ısıtılmış 170 derece fırında 8-10 dakika pişirin. Fırından çıkarıp, soğuyuncaya kadar dinlendirin.

Not 1: Pudra şekeri yerine aynı miktarda toz şeker de kullanabilirsiniz. 

Not 2: Baharat miktarını istediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. 

Not 3: Hamurunuzu istediğiniz kalınlıkta açabilirsiniz. Ancak kalınlığına bağlı olarak bisküvilerin pişme süresi de değişecektir. Bisküvileriniz pişerken, yanmamaları için gözünüzü fırından ayırmayın. 

Not 4: Bisküvilerinizin uzun süre taze kalması için, soğuduktan sonra, ağzı sıkı kapalı bir cam kavanozda saklayabilirsiniz. 


28 Kasım 2014 Cuma

Sefertası'ndaki Lezzet


Sefertası, 2014 yapımı bir film. 1 saat 40 dakika sürüyor. Baştan söyleyeyim, şarkılı-danslı, hızlı Hint filmlerine alışık bünye başta biraz garipsiyor ama ilk 15 dakika sonunda hala izliyorsanız, sonuna kadar gideceksiniz demektir.

Hikaye, mucizeler kenti Mumbay’da geçiyor. Hikayenin kahramanı ise bir sefer tası yani dabba. Kahraman o, çünkü her şeyin sebebi de o.

Mutsuz ev kadını İla, üst katta oturan teyzesinin de önerileriyle denediği tarifleri, özene bezene sefer taslarına doldurur. Tek isteği, kocasının ilgisini çekebilmektir. Sefertasını çantasına koyar ve dabba dağıtıcısına teslim eder. Şehirdeki 160.000 sefertası ile birlikte, İla’nınki de evden kocasının işyerine doğru yolculuğa çıkar. Gel gör ki, kocasına değil, yanlışlıkla, emekliliğine bir ay kalmış muhasebe memuru Saajan’a ulaşır.

İla, akşam kocası geldiğinde, sefertasının ona ulaşmadığını anlar ama bunu belli etmez. Ertesi gün, tüm taslardaki yemekleri silip süpürdüğü için tanımadığı adama bir teşekkür notu gönderir. Böylece İla ile Saajan arasında, yemeklerle birlikte ufak notlar da gelip gitmeye başlar. Birbirlerini görmüyorlardır ama notlarıyla, birbirlerine hayatlarında eksik olduğunu yıllarca farketmedikleri şeyleri hissettirdikçe, o eksiği kapatabilecek kişiler olduklarını da hissettirmeye başlarlar.

Fimin sonuyla ilgili söyleyebileceğim tek şey ise: “Bazen yanlış tren seni doğru istasyonda indirir.”

Filmin orijinal fragmanını buradan izleyebilirsiniz.

27 Kasım 2014 Perşembe

Portakallı Kek: C vitamini zamanı

Bu kez ilhamımı Sakızlı Kek tarifimden aldım ve evdekilerin kıvamını ve süngerimsi yapısını çok sevdiği bu keki portakallı denedim. Yapısı aynen kaldı ama bu kez sakız yerine mis gibi portakal koktu.


PORTAKALLI KEK

3 yumurta
1 su bardağı toz şeker
2 su bardağı un
2 büyük boy portakal (suları sıkılmış, kabukları rendelenmiş)
1/2 su bardağı sıvı yağ
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya

* Yumurtaları bir kaba kırıp, şekeri ilave edin. Orta devirli mikserle, şekerler eriyip, karışım hafif kabarana kadar, yaklaşık 4-5 dakika çırpın.
* Un, kabartma tozu ve vanilyayı eleyerek ekleyip, malzemeler birbirine karışana kadar, yaklaşık 1-2 dakika çırpın.
* 1 su bardağı portakal suyunu ve sıvı yağı ekleyip, malzemeler birbirine iyice karışıp, pürüzsüz bir kıvam alana kadar, yaklaşık 2-3dakika çırpın.
*Portakal kabuğu rendelerini ekleyip, kaşıkla karıştırın. 
* Kalıbınızı sıvı yağla yağlayıp, hamuru dökün. Önceden 170 derecede ısıtılmış fırında, ortasına batırdığınız kürdan temiz çıkıncaya kadar, yaklaşık 45 dakika pişirin.
* Fırından çıkarıp, oda sıcaklığına gelene kadar dinlendirin. Kalıptan çıkarıp, soğuduktan sonra dilimleyerek servis yapın.

21 Kasım 2014 Cuma

Bu film çok lezzetli


Cuma akşamları için en iyi programlardan birisi, evde film izlemektir. Hele ki, meteoroloji yağmur uyarısı veriyorsa... Hem de şöyle lezzetli bir film hiç de fena olmaz. Bu konudaki ilk önerim (evet daha sonra da lezzetli filmler önereceğim), ilk fırsatta tekrar izleyeceğim, 2009 yapımı Julie&Julia.

İki gerçek hikayeden yola çıkan film, farklı zamanlarda yaşayan ama kendi zamanlarında benzer mücadeler vermiş iki kadının hikayesini anlatıyor. Bu iki kadın, zaman ve mekan olarak ayrı olsalar da, tutku ve biraz cesaretle her şeyin başarılabileceğini gösteriyor. Tutkuları ise yemek pişirmek.

Başrol oyuncuları Meryl Streep ve Amy Adams. Konunun merkezinde yemekler var. E daha ne olsun? Alın çayınızı-kahvenizi elinize, bugün 123 dakikanızı bu filme ayırın. Eğer bu satırları okuyacak kadar mutfakla ve yemeklerle ilgiliyseniz, pişman olmayacaksınız demektir. 

Hala kararsızsanız, buradaki fragman size yardımcı olur belki... 

15 Kasım 2014 Cumartesi

Kışa karşı doğal antibiyotik

Bu tarif geçen seneden beri çokça dolanıyor ortalıklarda. Ben de bu sene yapmaya kararlıydım ama geç kaldım! Dün başlayan boğaz ağrısı ve hafif öksürük "hadi" deyince koyuldum anca işe. Bugün hemen hazırlayıp, dolaba koydum. Yarından itibaren ailecek kaşıklamaya başlayacağız. Bazı akşamlar da, birkaç kaşığını sıcak suyla karıştırıp, çay gibi içeriz herhalde...


Zencefilli Bal
500 ml

1 adet limon (dilimlenmiş)
limonun büyüklüğünde taze zencefil (soyulup, dilimlenmiş)
1 çubuk tarçın
500 ml süzme bal

* Zencefil ve limon dilimlerini kavanozun dibine yerleştirip, üstlerine çubuk tarçını koyun.

* Balı akıtıp, kavanozun ağzını sıkıca kapatın ve kavanozu buzdolabına koyun.

* Ertesi gün balınız su gibi bir kıvam alacak. Bundan sonra kaşıklayarak ya da 1-2 tatlı kaşığını bir fincanda sıcak su ile karıştırarak çay gibi tüketebilirsiniz.

13 Kasım 2014 Perşembe

Pırasanın fırın hali: Fırında Pırasa Mücveri

Şöyle az pirinçli, hafif ekşili zeytinyağlısına bayılırım pırasanın. Hem yeni pişmiş ılık haline hem dolaptan çıkmış soğuğuna. Gel gör ki, evde benden başka zeytinyağlı pırasa yiyen yok! Aslında pırasayı seven de...

Durumun böyle olduğunu bile bile, 1 kilo pırasa aldım pazardan. Bu kez, en azından eşime, pırasayı severek yemesini sağlayacak bi yemek yapmaya kararlıydım.

Aklıma ilk gelen mücver tarzı bir şey yapmak oldu. Madem kabak mücveri bayılarak yiyordu, bunu da severdi herhalde? Ama sonra canım kızartma yapmak istemeyince vazgeçtim bu fikirden. Sonra da mücveri fırında pişirmeye karar verdim.

Sanal alemdeki lezzetli adreslerde şöyle bi gezinince, pek çok Pırasa Mücver tarifi buldum. Temelleri aynı olmakla birlikte, ölçüleri, malzemeleri birbirinden farklı onlarca tarif. Birkaç sayfa gezindikten sonra anladım ki, ben de kendi tarifimi kendim yaratmalıyım.

Sonunda ana malzemesi pırasa olan bu tarif çıktı ortaya. Eşim bayıla bayıla tam 3 dilim yedi. Anlaşılan o ki, bu kış bol bol pırasa alacağım...


Fırında Pırasa Mücveri
9 dilim

1 kg pırasa (sadece beyaz kısımları, ince doğranmış)
1 büyük boy havuç (rendelenmiş)
1 büyük boy patates (rendelenmiş)
3 yumurta
3 çorba kaşığı un
2 çay kaşığı kabartma tozu
200 gr peynir (rendelenmiş)
2 çorba kaşığı zeytinyağı
1 tatlı kaşığı kimyon
1 tatlı kaşığı toz zencefil
Tuz, katabiber (taze çekilmiş)

* Zeytinyağını bir tencerede ısıtıp, pırasaları ekleyin. Orta ateşte ve ara ara karıştırarak, pırasalar sönene kadar, yaklaşık 20 dakika kavurun. Tencereyi ateşten alıp, pırasaları ılınmaya bırakın.

* Yumurtaları çırpıp, unu ve kabartma tozunu ekleyin ve çırpmaya devam ederek iyice karıştırın.

* Ilınan pırasalara havuçları ve patatesleri katıp, karıştırın.

* Pırasalı malzemeyi yumurtalara ekleyin. İstediğiniz çeşit peyniri  ve baharatları katıp, iyice karıştırın.

* 30x30 cm ebatlarında kare bir fırın kabının tabanını ve kenarlarını zeytinyağı ile yağlayıp, hazırladığınız karışımı dökün. Üzerini kaşıkla düzeltin.

* Önceden ısıtılmış 170 derece fırında, üzeri kızarana kadar, yaklaşık 30-35 dakika pişirin.

* Fırından çıkarıp, en az 15 dakika dinlendirin. Dilimleyerek servis yağın.

Not 1: Bu tarifte dolabınızdaki peynir çeşitlerinden istediğinizi kullanabilirsiniz. Beyaz peynir, kelle peyniri, kaşar peyniri... Ben kelle peyniri ve çerkez peyniri karışımı kullandım.

Not 2: Yemeğe katacağınız tuzu, kullanacağınız peynirin tuzluluk oranına göre ayarlamaya dikkat edin

Not 3: Yemeğinizi fırından çıkardıktan sonra dinlendirme işlemini ihmal etmeyin. Çok sıcakken dilimlemesi ve servis etmesi zor olacaktır.

Sonbahar kışa dönüyorsa, havuçlu kek zamanıdır

Doğan güneş ruhuna iyi geliyor ama artık seni ısıtamıyorsa, çevrendeki ağaçlar usul usul kalan son yapraklarını da döküyorsa, teklif edilen bir fincan çay seni her zamankinden daha çok mutlu ediyorsa...

... ve tüm bunların üstüne, rendelenerek hazırlanmış salatasının dışında havucu yemeyi reddeden bir çocuğun varsa...

havuçlu kek yapmanın zamanı gelmiş demektir.

İşte ben de, tam da bu nedenlerle çıkardım havuçları tezgahın üzerine. Ve bu kez fazlaca araştırma yapmadan, daha önce Yoğun Çikolatalı Brownie tarifini deneyip, tam da damak tadıma göre bulduğum Kırmızı Mutfak'ın sayfasına gittim. Aradığım tarif beni bekliyordu.

Sonuç yine şahane oldu. Ama tarife geçmeden önce size birkaç uyarım var:

Bu kek fırındayken, evi öyle baştan çıkarıcı bir koku kaplıyor ki, daha sürenin dolmadığını bile bile "acaba olmuş mudur?" diye defalarca fırının camından bakıp duracaksınız...

Bu kadar sabretmeniz yetecek sanıyorsanız, yanılıyorsunuz! Bu ıslak kıvamlı bir kek olduğundan, kesmeden önce iyice soğumasını beklemeniz gerekecek. İşte bu da dayanması güç ikinci konu.

Ama sonrası tam bir lezzet şöleni.


Havuçlu Kek
12-15 dilim

4 yumurta
3/4 su bardağı zeytinyağı
1,5 su bardağı toz şeker
2 su bardağı un
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
2 çay kaşığı karbonat
1/2 çay kaşığı tuz
2 çay kaşığı tarçın
5 adet orta boy havuç (ince rendelenmiş)
1 su bardağı ceviz (iri dövülmüş)

* Yumurta, toz şeker ve zeytinyağını 3-4 dakika mikserle çırpın.

* Un, vanilya, kabartma tozu, karbonat, tuz ve tarçını bir kaba eleyin. Elediğiniz karışımı yumurtalara ekleyip, malzemeler iyice karışına kadar tekrar çırpın.

* Havuçları ve cevizi ekleyip, bir spatula veya kaşık yardımıyla tüm malzemeyi iyice karıştırın.

* 28x28 cm ölçülerinde bir kare fırın kabına döküp, önceden ısıtılmış 175 derece fırında, yaklaşık 50 dakika pişirin.

* Fırından çıkardıktan sonra soğuyuncaya kadar dinlendirip, dilimleyerek servis yapın.

Tarifin orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.

7 Kasım 2014 Cuma

Çağırınca gelen kokoreç

Bazı lezzetler vardır; ya severek yersiniz ya da ağzınıza bile sürmezsiniz. Yani ortası, bi tadına bakayım durumu yoktur. Kokoreç de bu lezzetlerden biri. Bizim çevremizde de, "kokoreç sever misin?" sorusuna "offf, bayılırım", "sevilmez mi hiç!", "kokusu geldi burnuma" cevabını verenler olduğu kadar "ağzıma bile sürmem", "hiç yemedim ama yemem de" diyenler de var elbette. İşte, ayıla bayıla yiyen arkadaşlarla, arada bi kokoreç partisi yapıyoruz bizim evde. Ne mutlu ki, şimdiye kadar beğenmeyen olmadığı gibi, partilerin ünü de gitgide yayılıyor...

Tariften önce gelelim hikayenin başına: Parti günü kararlaştırılınca (ki genelde bir Cuma ya da Cumartesi akşamı oluyor), ilk iş kokoreçleri çağırıyorum ben. Onlar da benim istediğim saatte gelip, kapıyı çalıyorlar. Yok yahu, aklım gayet başımda. Şaka da yapmıyorum...

Eğer kokoreçinizi banvitburada.com’dan aldıysanız, hikaye tam da böyle oluyor. Siteye girip, kokoreçleri sepetinize atıyorsunuz. Sonra gelmelerini istediğiniz günü ve saati seçiyorsunuz. Onlar da, gitme vakti gelince sizin eve en yakın Banvit deposundan yola çıkıp, onlar için özel olarak hazırlanan konforlu bir Smart’ın arkasında size geliyorlar. Sonrası size kalmış...

Şimdi gelelim benim Banvit Kokoreç tarifime:


Ekmekarası Kokoreç
2 yarım ekmek arası

1 paket Banvit Kokoreç
1 adet ekmek (enine 2'ye kesilmiş)
2 kaşık tereyağı (veya 3 kaşık zeytinyağı)
4-5 adet tatlı sivribiber (ince doğranmış)
1 adet büyük boy domates (kabuğu soyulmuş, küçük küp doğranmış)
Arzu ettiğiniz baharatlar (kimyon, kekik, sevenler için acı pul biber olmazsa olmaz)

* Kokoreç dilimlerini, kesme tahtası üzerinde ince ince doğrayın.

* Yağı tavaya koyup, ısıtın. Sivribiberleri ekleyip, orta ateşte ve karıştırarak 4-5 dakika soteleyin.

* Doğradığınız kokoreçleri ekleyip, ara ara karıştırarak, 5 dakika kavurun.

* Paketin içinden çıkan baharatı ve arzu ettiğiniz miktarda ilave baharat ekleyip, karıştıramaya devam ederek 5 dakika daha soteleyin.

* Domatesleri ekleyip, karıştırarak, 2 dakika daha soteleyin.

* Ekmek parçalarına bir kesik atıp, arasını açın. Açtığınız ekmekleri önce tavadaki kokoreçe bastırıp, hafifçe suyunu emdirin. Ardından aralarına tavadaki kokoreçi paylaştırın. Kolay yenmesi için yağlı kağıtla sarıp, sıcak servis yapın.

Not 1: Kokoreçi mangalda veya fırında da pişirebilir, porsiyon olarak tabakta da servis edebilirsiniz. 

Not 2: Banvit Kokoreç'in 1 paketi 300 gr. Açlık durumunuza göre, 1 paketle 3 kişi de doyabilir.


Not 3: Ben kokoreç yiyeceğimiz gün yanına bir de nar ekşili kaşık salatası yapıyorum. Ya da yoğurtlu salataları tercih ediyorum. İçecek olarak favorimiz de bira veya şalgam suyu

6 Kasım 2014 Perşembe

Lorlu Kurabiye - 1. tarif

Issız adaya düşsen yanına alacağın 3 yiyecek hangisi olurdu? diye sorsa biri, cevabım net olur: Peynir, çikolata ve makarna. İşte bu nedenle, özellikle şehirlerarası seyahatlerde, alınacak yöresel peynirler için bavulda her zaman yer vardır.

Geçen yaz tatili dönüşü Balıkesir'in Pazar pazarındaki peynir tezgahından yüklendiğim çeşit çeşit peynir arasında, yarımşar kiloluk paketler halinde vakumlanmış tatlı lorlar da vardı. Ve birkaç gün önce, aniden, bu lorlardan biriyle kurabiye yapmaya karar verdim.

Tereyağımı, yumurtalarımı ve loru, bir an önce oda sıcaklığına gelmeleri için tezgah üstüne çıkarıp, oturdum bilgisayarın başına. Ben tıkladıkça ekranda görünmeye başlayan tariflere hızla göz atıp, o an "işte budur" dediğimi yapmaya koyuldum tariflerden birini. Sonuç: Yumuşacık, lezzetli kurabiyeler... Bulduğum diğer tarifleri denemeye ve beğendiklerimi buradan paylaşmaya devam edeceğim.


Lor Peynirli Kurabiye - 1. tarif
yaklaşık 30 adet

500 gr tuzsuz lor
2 yumurta
250 gr tereyağı (oda sıcaklığında)
2 su bardağı toz şeker
3,5-4 bardak un
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya

* Tereyağı, lor peyniri, yumurta ve toz şekeri mikserle karıştırın.

* Un, kabartma tozu ve vanilyayı eleyerek karışıma ekleyin.

* Tüm malzemeler birbirine karışana kadar karıştırıp, yumuşak bir hamur elde edin.

* Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp, yağlı kağıt yayılmış fırın tepsisine aralıklı olarak dizin.

* Önceden ısıtılmış 170 derece fırında, üstleri pembeleşinceye kadar, yaklaşık 15 dakika pişirin.

* Fırından çıkarıp, iyice soğuyuncaya kadar dinlendirin.

Not 1: Hazırlayacağınız hamur, hafif ele yapışan yumuşak bir hamur olmalı. Bu nedenle unu azar azar eklemek daha garanti olabilir.

Not 2: Kurabiyeler pişerken hafif yayıldığından, tepsiye dizerken aralık bırakmayı unutmayın.


30 Ekim 2014 Perşembe

Burnumda şifalı otların kokusu, tenimde Akdeniz'in tuzu

Binmeyi planladığımız Beşiktaş vapurunun kalkmasına 20 dakika vardı. Yani çarşıya şöyle bir girip-çıkmak için yeterli zaman. Sokağa dalar dalmaz Hacıbekir'e doğru gitti ayaklarım. Ama evde yeterince tarçınlı akide olduğunu hatırlayıp, bu dükkana girmekten vazgeçtim ve doğruca karşı komşuya, İş Bankası Yayınları'na daldım.

Bu kez yanımda kızım olmadığından çocuk kitaplarının olduğu kata çıkmadan, hemen girişte, duvar boyunca sıralanmış kitaplara hızla göz gezdirmeye başladım. Ve birden bakışlarım bir kitabın kapağında donup kaldı. Kapakta ne çok etkileyici bir resim ne de çok güzel bir çizim vardı. Ama kitabın adı ve üstündeki bir not beni benden aldı: İstiridye Üstü Girit - Dostluk ve Yemek Hikayeleri... 2003 Gourmand Cookbook En İyi Akdeniz Kitabı Ödülü.

Hızla arka kapaktaki  yazıyı okudum:

"Mick Jagger'ın da aşçılığını yapmış Kanada'nın ünlü yemek yazarı, düşlerini süsleyen Girit sahillerinde, küçük bir lokanta açmaya kalkarsa neler olur? 

Kanada'nın "Süper Şef"i, "Yemek Tanrısı", bu sıfatlarını geride bırakarak, tarihinin ve köklerinin izinde, sakin bir tatil için Girit'e gider.

Ancak Yunan tragedyalarındaki gibi, kader herşeye galip gelir. Havaalanında rastladığı dostu Theo ile sohbeti, bu tatili bambaşka bir sürece dönüştürür. 

Giritlilerin kültürü, ince yaşama zevki ve karmaşa yaratma kapasitesi, kuzeyin soğuk ülkesi Kanada'dan gelen Ayanoğlu'na bir keyif evreninin kapısını aralar. 

Acı-tatlı lezzetiyle yolaradiko, püsküllü papoules; Vorizia'nın keçi peyniri, Anogia'nın aromalı yoğurdu, Sitia'nın yasemin ve portakal kokulu sızma zeytinyağları ve Akdeniz'in en leziz balıkları, Ayanoğlu'nun aktardığı bu Girit hikayesine lezzet katan yiyeceklerden sadece bir kısmı...

Tam da gelecek yaz Girit'e gitmek için planlar yapmaya şimdiden başlamışken ve bu seyahati en çok da Girit yemeklerini keşfetmek için yapmak istiyorken, bir işaret gibi geldi bana bu kitap. Birkaç dakika geçirmek için çarşıya girmek yerine direkt iskeleye gidebilirdim... Ya da kitapçıya girmek yerine Hacıbekir'den akidelerimi alıp, sonra gidebilirdim... Ama bunlar olmadı. Ben kitapçıya girdim, tesadüfen bu kitabı buldum ve değerli bir hazine bulmuş gibi sıkı sıkı göğsüme bastırıp, kasaya yöneldim.

Sonrasında zaman zaman merakıma yenik düşerek hızla ama çoğunlukla her bir satırı sinsire sindire okudum kitabı. Sayfaları çevirdikçe şifalı otların kokusu geldi burnuma ve Akdeniz'in tuzunu hissettim tenimde. Kasabadaki düğünde, kalabalığın içinde otururken buldum kendimi bazen, bazen de lokanta inşaatının ortasında.

Lezzetli ve keyifli bir kitap okumak isterseniz, Byron Ayanoğlu'nun yazdığı İstiridye Üstü Girit, şiddetle tavsiyemdir.


24 Ekim 2014 Cuma

Damla çikolatalısı kesmeyince...

Evde son pişen Perişan Kurabiye, kızım tarafından içindeki damla çikolataların hatrına yenirken, "keşke çikolatalı kurabiye yapsaydın" demekten de geri kalmadı. Bunun üzerine ben de en bi çikolatalı kurabiye tarifini aramaya başladım ve bu kez tarifini aşağıda verdiğim Bol Çikolatalı Kurabiye'yi pişirdim. Kurabiyelerin fırından çıkmasıyla bitmesi bir oldu...


Bol Çikolatalı Kurabiye
24-25 adet

125 gr tereyağı
80 gr bitter çikolata (iri parçalanmış)
1/2 su bardağı tozşeker
2 yumurta
2 su bardağı un
2 yemek kaşığı kakao
1 paket vanilya
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
1 çimdik tuz
1/2 su bardağı pudra şekeri

* Tereyağı ve çikolatayı bir tencereye alıp, kısık ateşte eritin.

* Tencereyi ateşten alıp, toz şekeri ekleyin. Toz şeker eriyene ve karışım ılınıncaya kadar karıştırın.

* Karıştırmaya devam ederek tek tek yumurtaları ekleyin.

* Un, kakao, vanilya, kabartma tozu ve tuzu bir kaba eleyin. Elediğiniz un karışımını çikolata karışımına ekleyip, bir kaşık yardımıyla iyice karıştırın.

* Karışımı 1 saat buzdolabında dinlendirin.

* Pudra şekerini bir tabağa boşaltın.

* Fırın tepsisine yağlı kağıt yayın. Karışımdan bir tatlı kaşığı yardımıyla iri ceviz büyüklüğünde parçalar alıp, elinizle yuvarlayın ve pudra şekerine bulayıp, tepsiye dizin.

* Önceden ısıtılmış 160 derece fırında 10-12 dakika pişirin.

* Fırından çıkarıp, soğuyuncaya kadar dinlendirin. Arzu ederseniz pudra şekeri serperek servis yapın.

Not1: Eğer yuvarlarken hamur elinize yapışırsa, ellerinizi önce pudra şekerine batırabilirsiniz.  

Not 2: Eğer çok yoğun çikolata tadından hoşlanmıyorsanız, bitter çikolata yerine sütlü çikolata kullanabilirsiniz. 


19 Ekim 2014 Pazar

16. yılın şerefine Brownie! Hem de en çikolatalısından

Hayat arkadaşınla damak zevkleriniz uymuyorsa, durum biraz keyifsiz olabilir herhalde? Ve biraz zorlu! Zaman zaman -genelde de tencerenin dibinde bolca soğanı kavururken ya da mezelere diş diş sarımsak eklerken- düşünürüm mesela ben, ya eşim soğan-sarımsak yemese bizim evde durum nasıl olurdu diye? Sonra düşüncesi bile kötü geldiğinden hemen def ederim aklımdan bunları... Neyse ki, soğanı-sarımsağı en az benim kadar seven, peynirin her çeşidine ve çikolatanın bitter'ine benim kadar tutkun bi hayat arkadaşım var... Beslenme alışkanlıklarında ortam kadar, genetik geçiş de etkili olmalı ki, kızımızda da durum farklı değil...

Hal böyle olunca, imza attıktan sonra birlikte geride bırakılan 15 yılın ve başlayan 16. yılın şerefine, hepimize hediye olarak, çikolatalı bir şeyler yapmaya karar verdim. Aklımdaki zili ilk çalan brownie oldu. Başladım sanal alemde gezinmeye. Birçok brownie tarifi okudum ve sonunda Kitchen in Red'in Yoğun Çikolatalı Brownie'sini yapmaya karar verdim.

Mutfak tartımı tezgahın üzerine koyup, tam da verilen ölçülere göre hazırladım tarifi. Sonuç bizim için tam anlamıyla şahaneydi! Bu brownie'yi üçümüz de o kadar çok sevdik ki, bundan böyle bizim evde sık sık pişeceğe benzer.


Yoğun Çikolatalı Brownie
9 dilim

90 gr tuzsuz tereyağı
160 gr bitter çikolata (parçalanmış)
28 gr kakao
94 gr un
1/2 çay kaşığı kabartma tozu
1/2 çay kaşığı tuz
1 paket vanilya
200 gr toz şeker
2 yumurta (büyükçe)

* 20x20 cm boyutlarında kare bir fırın kabını yağlayıp, içini yağlı kağıtla kaplayın.

* Tereyağı, çikolata ve kakaoyu, benmari usulüyle eritip, ılınmaya bırakın.

* Un, kabartma tozu, vanilya ve tuzu bir kaba eleyin.

* Yumurta ve toz şekeri, derince bir kapta 4 dakika mikserle çırpın.

* Üzerine ılınmış çikolata karışımını ekleyip, homojenize karışana kadar, orta devirli mikserle çırpmaya devam edin.

* Un karışımını ekleyip, orta devirli mikserle, karışım eşit oranda karışana kadar çırpmaya devam edin. Ara ara, mikseri durdurarak kabın yanına bulaşan ve dibindeki karışımı da sıyırın.

* Karışımı daha önce hazırladığınız fırın kabına döküp, üzerini bir spatula veya kaşık yardımıyla düzeltin. Kabı birkaç kez mutfak tezgahına vurarak, hamurun kaba eşit yayılmasını sağlayın.

* Önceden ısıtılmış 175 derece fırında, yaklaşık 35 dakika pişirin. Kürdan  batırdığınızda, diğer keklerde olduğu gibi tertemiz çıkmamalı. Hafif kırıntı bırakıyorsa olmuş demektir.

* Fırında çıkardıktan sonra 15 dakika dinlendirin. Yağlı kağıt ile birlikte bir tepsiye alıp, iyice soğumasını bekleyin. Dilimleyerek servis yapın.

Tarifin orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.

16 Ekim 2014 Perşembe

Heybeli'nin tatlı sürprizi: Ev'den

Heybeliada’da yaz-kış 3 yıl oturduğumu bilenler, duyanlar hemen sorar “adada yaşamak nasıl bir şey?” diye… Havamdaysam uzun uzun anlatırım, bazen de geçiştiririm. Ama özetle durum şudur ki, farklıdır adada yaşamak. Kimi zaman zorlayıcı, kimi zaman eğlenceli ama illa ki farklı.

Boşalan vapura doğru baktığınızda hemen anlarsınız kimin “adalı”, kimin turist olduğunu. Adalılar hızla gideceği yere ilerlerken, turistler daha iskelede uzun uzun etraflarını seyre dalar. Sonrasında piknikçiler ekmek, içecek almak için çarşıya yönelir, denizciler de plajlara. Gün boyunca yenilir, içilir, denize girilir ve koşa koşa akşam vapuruna yetişilir.

Oysa, adaların ruhu ara sokaklardadır. Üstelik hiç ummadığınız sürprizler de karşılayabilir sizi bu sokaklarda.


Heybeli’nin sürprizlerinden birisi de çarşının devamından çıkılan bir üst sokak olan İşgüzar’dadır. Bahsettiğim sürprizin adı Ev’den". Aslında bir reçel dükkanı burası. Eğer klasikseverlerdenseniz burası sizin için çok uygun olmayabilir ama yeni tatlar denemekten hoşlanıyorsanız, doğru adrestesiniz demektir.

Yeni tatlardan kastım, bu küçük dükkan dışında başka yerde bulamayacaklarınız. Mesela mimoza reçeli… Acıbiber reçeli... Bodrum mandalinası reçeli... Kuruyemişli incir reçeli... Bunları başka bir yerde bulamayacağınıza eminim, çünkü tamamının formülü, dükkanın sahibi Emine Hanım’a ait.

O hangi lezzetlerin reçele yakışabileceğini ve hangilerini reçel kavanozunda bir araya getirebileceğini düşünüp, öyle koyuluyor işe. Önce malzemeleri temin ediyor en güzel pazarlardan veya doğanın kucağından. Ardından geçiyor evindeki ocağının başına. Önce reçellerini kaynatıyor, sonra balkonundaki masasında ada güneşiyle buluşturuyor ve ardından kavanozluyor. Sonra doldurduğu gibi kavanozları pazar arabasına, getirip diziyor bu küçük dükkanının raflarına.


Evden’de bulabileceğiniz ana lezzet reçel ama bununla sınırlı değil çeşitler. Yine Emine Hanım’ın mutfağından çıkan ev eriştesi, turşular, likörler ve hatta kurabiyeler de raflardaki yerini alıyor hazır oldukça.

Yolunuz düştüğünde dükkan kapalıysa eğer, kapıda yazılı telefon numarasını aramaya çekinmeyin. Notta da yazdığı gibi, kısa sürede gelecektir Emine Hanım. Dükkan kapalı olduğuna göre ya evinde reçel kaynatıyordur, ya hamur açıyordur ya da turşu kuruyordur…


Unutmayın, lezzetli sürprizleri bulmak için biraz keşfe çıkmak gerek!

Not: Bu yazı ilk olarak yemek.com sitesinde yayınlanmıştır.

Bir sen misin perişannnn...

Bilgisayarınızın başına oturmuş akıllı uslu çalışırken, burnunuza birden kurabiye kokusu getiren ve işi gücü bıraktırıp sizi mutfağa sokan şey nedir?

A) Bulutlu sonbahar havası
B) Okuldan eve gelecek aç çocuk
C) Akşama çayın yanına ne yesek düşüncesi
D) Uzun zamandır kurabiye yapmamış olmak
E) Hepsi

Ben hiç düşünmeden E şıkkını işaretleyince bir anda mutfakta buldum kendimi. Kafamı hızlıca kilere uzatıp malzemelere baktım. Şeker, un, yumurta var... Gerisine bakmadan, bu kez kurabiye tarifi bulmak için yeniden geldim bilgisayarın başına.

Aklıma ilk şu şekilsiz kurabiyeler geldi. Aslında elimde arkadaşımın çok da sevdiğim bir tarifi vardı ama onun listesi biraz uzun olduğundan daha basit bi şeyler aramak istedim. Google'un arama çubuğuna şekilsiz kurabiye yazınca onlarca tarif sıralanıverdi önümde. Birkaçına göz attım... Ufak notlar aldım... ve tezgahın başına geçince ortaya aşağıdaki tarif çıktı.

Bu kurabiyeye çirkin diyenler de var, dağınık diyenler de. Ama ben tarifimin adını Perişan Kurabiye koydum.


Perişan Kurabiye
25 adet

2 adet yumurta
1 su bardağı pudra şekeri
125 gr tereyağı (yumuşak)
1/2 su bardağı zeytinyağı
4 su bardağı un
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
1 tatlı kaşığı tarçın
1 çay bardağı fındık (iri kırıklanmış)
1 çay bardağı damla çikolata

* Yumurtaları ve pudra şekerini, el çırpıcısı ile çırpın.

* Tereyağını ve zeytinyağını ekleyip, pürüzsüz bir kıvam alana kadar çırpmaya devam edin.

* Un, kabarma tozu, vanilya ve tarçını bir kapta karıştırıp, eleyerek çırptığınız karışıma ekleyin.

* Çikolataları ve fındıkları ekleyin.

* Önce kaşıkla, tüm malzemeler karıştıktan sonra elinizle karıştırarak, ele yapışmayan yumuşak bir hamur elde edin (gerekirse yarım bardak kadar daha un ekleyebilirsiniz)

* Hamurdan küçük parçalar (iri ceviz büyüklüğünde) koparıp, şekil vermeden, yağlı kağıt yayılmış fırın tepsisine dizin.

* Önceden ısıtılmış 170 derece fırında, yaklaşık 20 dakika pişirin.

Not: Tereyağı yerine margarin, zeytinyağı yerine ayçiçekyağı, fındık yerine ceviz, damla çikolata yerine de dilediğiniz küçük doğranmış kuru meyveleri (üzüm, kayısı vs) kullanabilirsiniz.

24 Eylül 2014 Çarşamba

Bizim evin favori çorbası Yayla

Tam bir "çorbacı aile"yiz biz. İlkbahar, sonbahar ve kış aylarında, hemen hemen her gün çorba vardır soframızda. Hatta yazın bile, midemiz "çorba istiyorum" sinyali verince içeriz. Okullarla birlikte evde "okul düzeni" başlayınca, öğlen yemek için eve gelen Zeyno'nun yediği şey de genelde çorba olur.

Evet, zaman zaman yeni çorba tarifleri denerim ama hepimizin severek içtiği klasik çorbalarımız var: Tarhana, Yayla, Mercimek ve genelde pazar alışverişi yaptığım gün pişen Sebze.

Bugün öğlen de mis gibi Yayla Çorbası koktu ev. Hepimiz özlemişiz ki, birer tabak kesmedi, ikincileri de aldık. Yaşasın klasik çorbalar!


Yayla Çorbası
4 kişilik

1 kase (6-8 kaşık) yoğurt
2 çorba kaşığı un
1,5 litre su
1 çay bardağı pirinç
2 yemek kaşığı tereyağı
kuru nane
tuz

* Yoğurdu ve unu, azar azar su ekleyerek, pütürsüz olana kadar, tel çırpıcıyla iyice çırpın.

* Çırptığınız yoğurdu tencereye alıp, kalan malzemeleri ekleyin.

* Orta ateşte ve sürekli karıştırarak, kaynayıncaya kadar pişirin.

* Tencerenin kapağını kapatıp, pirinçler hafif şişene kadar, yaklaşık 15 dak. dinlendirin. Sıcak servis yapın.



3 Eylül 2014 Çarşamba

Sakız kokulu kek

Altın gününde, akşam oturmasında, mevlütte ya da sabah kahvesinde... Annem kendisine ikram edilen lezzetler arasında beğendiklerini, hemen oracıkta not alırdı birinci ağızdan dinleyerek... Ve arada bir, tarif dolu bu kağıt parçalarını temize çekme zamanı gelirdi. Bu görev de çoğu zaman benimdi... Defteri açar, yazmaya başlardım. Ve her tarifin yanına annemin notlarını düşerdim: Ayşe’nin Keki, Müzeyyen’in Çilekli Tatlısı, Berrin Hanım’ın poğaçası...

Bu akşam bizim evi mis gibi sakız kokusuyla dolduran kekin, benim notlarımdaki adı da Nükhet’in Keki. Çünkü beni Dr. Oetker’in sakızlı vanilyasından haberdar eden de, bu kekin tarifini veren de o.



Sakızlı Kek (Nükhet'in Keki)
3 yumurta
1 su bardağı toz şeker
2 su bardağı un
1 su bardağı süt
1/2 su bardağı sıvı yağ
1 paket kabartma tozu
1 paket sakızlı vanilya
* Yumurtaları bir kaba kırıp, şekeri ilave edin. Orta devirli mikserle, şekerler eriyip, karışım hafif kabarana kadar, yaklaşık 4-5 dakika çırpın.
* Un, kabartma tozu ve vanilyayı ekleyip, malzemeler birbirine karışana kadar, yaklaşık 1-2 dakika çırpın.
* Sütü ve sıvı yağı ekleyip, malzemeler birbirine iyice karışıp, pürüzsüz bir kıvam alana kadar, yaklaşık 3-4 dakika çırpın.
* Kalıbınızı sıvı yağla yağlayıp, hamuru dökün. Önceden 170 derecede ısıtılmış fırında, ortasına batırdığınız kürdan temiz çıkıncaya kadar, yaklaşık 45 dakika pişirin.
* Fırından çıkarıp, oda sıcaklığına gelene kadar dinlendirin. Kalıptan çıkarıp, soğuduktan sonra dilimleyerek servis yapın.

15 Ağustos 2014 Cuma

Menemen denklemi


Her sene domates konservesi yaparım. O seneki enerjime ve bana yardım edeceklerin sayısına göre 30 ya da 40 kilo domatesten. Bu seneki konserve seansını da tatil sonrasına bırakmıştım. Ama dün komşularla içilen öğlen kahvesinde, uygun domates bulursak menemenlik yapma kararı alınca, akşamüstü soluğu Altınova pazarında aldık.

Dönüşte 15 kilo domates ve 1 kilo çarliston biber mutfak tezgahının üzerinde beni bekliyordu. "Erken kalkan yol alır" diyerek, akşam yemeğinin ardından koyuldum işe. Geceyarısı yaklaşırken, sos dolu kavanozlar tepetaklak dizilmiş, bir tencere domates suyu dolaba kaldırılmıştı...

Menemen Konservesi
yaklaşık 25 kavanoz (350 gr'lık)

15 kg domates
1 kilo çarliston biber
1 çay bardağı zeytinyağı
temiz kavanozlar

*Domatesleri ve biberleri yıkayıp, bir süzgeçe alın.

*Domateslerin kabuklarını soyup, küp küp doğrayın.

*Biberlerin çekirdeklerini temizleyip, ince doğrayın.

*Zeytinyağını tencereye alıp, biberleri ekleyin. Orta ateşte ve ara ara karıştırarak 5-10 dakika kavurun.

*Domatesleri ekleyin. Kaynamaya başlayana kadar yüksek ateşte, sonra orta ateşte, ara ara karıştırarak yaklaşık 15 dakika kaynatın.

*Hazırladığınız menemenlik sosu sıcak sıcak kavanozlara doldurun. Kuru bir bez yardımıyla kavanozların kapaklarını sıkıca kapatıp, ters çevirin.

*Soğuyana kadar dinlendirip, kavanozlarınızı düz çevirerek, serin ve ışık almayan bir yerde saklayın.

Not 1: Eğer armut domates kullanıyorsanız, yıkadığınız domateslerin üzerine kaynar su döküp, bir süre bekletirseniz, kabuklarını çok kolay ve incecik soyabilirsiniz.

Not 2: Küp küp doğradığınız domatesleri, altına büyükçe bir kap koyduğunuz bir süzgeçe koyarsanız, fazla su alttaki kapta toplanacaktır. Böylece hem sosunuz çok sulu olmaz hem de biriken domates suyunu çorba yapımında kullanabilirsiniz.

Not 3: Sıcak sosla doldurduğunuz kavanozları ters çevirmemizin nedeni, kapağının vakumlanması. Kavanozlar soğuyup, düz çevirdiğinizde kapakları elinizle kontrol edin. Hafifçe içeri çökmüşlerse, sıkıca tutmuşlar demektir. Eğer tutmayan kapak olduğunu düşünüyorsanız, bu kavanozu boşaltın çünkü kış boyunca dayanmayacaktır.

Not 4: Biber miktarını damak zevkinize göre arttırabilirsiniz.




10 Ağustos 2014 Pazar

Tembel Pazar kahvaltısı

Günlerden Pazar'sa ve sen çok geç uyanmışsan... Kahvaltın aynı zamanda öğle yemeği yerine geçecekse ve sen basit ama lezzetli bir sofra hazırlamak istiyorsan... bir Pazar sabahı klasiği olan peynirli-yumurtalı ekmeği yapma zamanı gelmiş demektir.

Ben çocukken, sık sık yapardı annem bu ekmekleri. Kimi zaman hafta sonu kahvaltısı için kimi zaman da benim ısrarımla beş çayının yanına. Bir peynir düşkünü olarak hala en sevdiği lezzetlerden biridir. Ama artık kendi mutfağımın yöneticisi olduğumdan, annem gibi ısrar etmek yerine, kızımın isteğini yerine getirip, annemin doğradığı bol maydanozun yerine kekik koyuyorum ben.

Özellikle bayat ekmekleri ve kalmış peynirleri değerlendirmek için de bu tarif biçilmiş kaftan!


Yumurtalı-Peynirli Ekmek 
4 kişilik

8 ince dilim ekmek
2 yumurta
250 gr beyaz peynir
Kuru kekik (veya taze)
1-2 çorba kaşığı zeytinyağı

* Peynirleri çıkur bir kaba alıp, çatal yardımıyla parçalayın.

* Yumurtaları, zeytinyağını ve kekiği peynirlere ekleyip, yine çatal yardımıyla iyice karıştırın.

* Hazırladığınız peynirli karışımı ekmek dilimlerinin üzerine paylaştırıp, ekmekleri bir fırın tepsisine dizin.

* Önceden ısıtılmış 200 derece fırında, üzerleri kızarıncaya kadar, yaklaşık 20 dak. pişirin.

Not 1: Arzu ettiğiniz çeşit ekmek türünü kullanabilirsiniz. Bayatlamış ekmeklerinizi de bu tarifte kullanabilirsiniz.

Not 2: Beyaz peynir yerine, dolabınızda kalan başka peynir çeşitlerini kullanabilir veya birkaç çeşit peyniri karıştırabilirsiniz.

Not 3: Ekmek dilimlerini dizmeden önce tepsiye yağlı kağıt yayarsanız, eriyip tepsiye akan peynirleri temizleme derdinden kurtulmuş olursunuz.

31 Temmuz 2014 Perşembe

Bezelye Fava

Geçen sene, Kurban Bayramı tatili... Rodos'tayız... Gördüğümüz bütün marketlere girip çıkıyoruz Şebnem ile... hedefimiz Şebnem'in daha önce Midilli'den bulup aldığı kuru bezelyelerden almak.

Bu kuru bezelyeleri ne yapacağımızı bilmiyorum. Ama mutfağı lezzetli mi lezzetli, damak tadı neredeyse benimkiyle tamamen aynı arkadaşım aradığına göre, ben de aramalıyım diye düşünüyorum. Raflar arasında hızla ilerlerken de, bu bezelyelerden fava yapıldığını öğreniyorum. Üçüncü markette mutlu sona ulaşıyoruz ve hoooppp 2 paket kuru bezelye çantada...

Beni kuru bezelye ile tanıştıran Şebnem olduğu için, yapma vakti gelince de tarifi almak için onu arıyorum tabii... İnternette pek çok bezelye fava tarifi var. Ama benim için en güzel bezelye fava tarifi Şebnem'inki! Diğer tarifleri denediğimden değil... Onun tarifine güvendiğimden ve her seferinde tadanlar tarafından çok beğenildiğinden.


Bezelye Fava
4-6 kişilik

250 gr kuru bezelye (bir gece önceden ıslatılmış)
1 adet büyük boy kuru soğan (kabukları soyulmuş, bütün)
2 adet kesme şeker
2 çorba kaşığı zeytinyağı
1 adet kırmızı soğan (ince piyaz doğranmış)
Tuz

* Bezelyeleri süzüp, yıkayın. Tekrar iyice süzüp bir tencereye alın.

* Bütün soğanı, kesme şekerleri ve zeytinyağını ilave edin. Bezelyelerin üzerini 2 parmak geçecek kadar su ekleyip, orta ateşte kaynamaya bırakın.

*Kaynamaya başlayınca ateşi kısıp, bezelyeler yumuşayıncaya kadar, yaklaşık 15-20 dak. haşlayın.

* Bezelyeler haşlanınca, soğanı tencereden alın (tencerede biraz su kalmış olacak, bunu süzmeyin) ve tuz ekleyin. Bütün malzemeyi, pürüzsüz olana kadar  blendır'dan geçirin.

* İçinde tane bezelye kalmadığına emin olduğunuzda servis tabağına alın ve hemen kırmızı soğanları serpin. Üzerine zeytinyağı gezdirip, oda sıcaklığında soğumaya bırakın.

* Arzu ederseniz üzerine taze sıkılmış limon suyu gezdirerek servis yapabilirsiniz.

Not 1: Bezelyeler haşlandığında tencerede çok fazla su kaldığını düşünüyorsanız, birazını süzebilirsiniz.

Not 2: Kırmızı soğanları fava sıcakken ekleyerek, tadının favaya daha iyi geçmesini sağlarsınız.

Not 3: Üzerine gezdirdiğiniz zeytinyağını içine çekeceğinden, tam sofraya getirmeden önce bir miktar daha zeytinyağı gezdirebilirsiniz.



26 Temmuz 2014 Cumartesi

Lorlu Mini Biber Dolması

Sık taşınmanın en iyi yanlarından birisi bu sanırım? Yeni komşular, yeni arkadaşlar... Hayatına giren, kişiliği, zevkleri, keyifleri birbirinden farklı onlarca insan...

Evlendikten sonraki 3. evimizin komşularından, 10 küsur senelik arkadaşım Selda'dan öğrenmiştim bu tarifi. Adını bilmiyorum çünkü sadece tarif etmiş, herhangi bir isim söylememişti bu yemek için. Ama ben adını Lorlu Mini Biber Dolması koydum.

Mini boyutta dolmalık biber bulmak her zaman mümkün olmadığından, çok sevmeme rağmen maalesef sıkça yapabildiğim bi yemek değil bu. Ama geçen Perşembe günü, Altınova pazarında bir tezgah dolusu mini dolmalık bibere denk gelince, düşünmeden doldurdum torbayı. Ve iş arkadaşım Pınar'ın, onlara yapmaya vaad ettiğim çilekli tatlıda kullanmam için Bandırma'dan getirdiği tatlı loru da bu akşam dolaptan çıkarıp, geçtim mutfak tezgahının başına.

Lor, yumurta ve dereotuyla karıştı... mini biberler bu karışımla dolup, kızardı... ve domates sosuyla kaplandı. Bu gece dolapta dinlenip, soğuyacaklar. Yarın akşama sofradalar...

Yapması biraz zahmetli ama o kadar lezzetli oluyor ki, kesinlikle değiyor!


Lorlu Mini Biber Dolması
4 kişilik

500 gr mini boy dolmalık biber (tek lokmalık olacak büyüklükte)
250 gr tatlı lor
2 yumurta
1/2 demet dereotu (temizlenmiş, ince kıyılmış)
4-5 adet orta boy domates (rendelenmiş)
4-5 diş sarımsak (ezilmiş veya ince rendelenmiş)
1 adet küp şeker
Sıvı yağ (kızartmak için)
Tuz

* Dolmalık biberleri temizleyip, yıkayın. Suları süzüldükten sonra dışlarını kurulayın.

* Lor, yumurtalar ve dereotunu bir çatal yardımıyla karıştırın.

* Biberleri lorlu karışımla doldurun. (Kızarırken peynirin taşmaması için, biberleri ağzına kadar doldurmamaya dikkat edin.)

* Sıvı yağı geniş ve derince bir tencerede kızdırıp, doldurduğunuz biberleri yerleştirin. Çevirerek her taraflarını kızartın.

* Kızarttığınız biberleri servis kabına dizip, biraz tuz serpin.

* Domatesleri ve sarımsakları bir tencereye alın. Tuz ve 1 adet küp şeker ekleyin. Orta ateşte ve ara ara karıştırarak, hafif koyulaşıp, sos kıvamını alana kadar pişirin.

* Domates sosunu biberlerin üstüne gezdirip, oda sıcaklığına gelinceye kadar bekletin.

* Buzdolabında soğuyuncaya kadar dinlendirip, soğuk servis yapın.

Not 1: Biberleri lorla doldurduktan sonra kağıt peçete yardımıyla dışını iyice temizleyip, kurularsanız, kızarırken patlamalarını engellemiş olursunuz.

Not 2: Buna rağmen, az da olsa patlamalar olacağından kızartma tenceresinin kapağını yarım kapalı tutabilirsiniz.

Not 3: Biberleri yağda çevirirken ağızlarını yukarı doğru tutarsanız, peynirin yağa akmasını engellemiş olursunuz.

Not 4: Bu yemeği ılık da servis edebilirsiniz.